22 Ağustos 2009 Cumartesi
Hayat bakarken ve yaşarken güzelmiş
Duvarları sapsarı olan odasını "wonderland"'e çevirmiş... Her an yepyeni bir süprize bakakalıyor.... Köpekler havlıyor , kelebekler dans ediyor ml ise sadece bakıyorrrr... Uzaklara ufuklara ...çizgilere...
21 Ağustos 2009 Cuma
Urgüp te yaşadığı sarı oda
20 Ağustos 2009 Perşembe
Zamansız zamanlar yaşadı uzaklarda kaldı ..
Evet evet yoktu... Yok oldu bir dönem aradı kendini bulana kadar şimdi buldu şimdi kim hatırladı şimdi saklambaç oynuyor kendisi ile hayat güzel diyor şu an da şimdi....... Burada .... Bir otel odasında ... Ürgüp'te ... Taşsaray.. Adı taşsaray kendi taştan ama saray gördü çocuk kadın... versailles i biliyor burası saray olmasa gerek... yok yok değil saray....Sarı duvarlı bir oda... basmış bu oda ona 3 aydır basmış ... her geçen ay bir başka fil oturmuş üstüne... Komik ama bilgisayarının bulunduğu masa aynalı bir komodin arada kendine seyrediyor... Memnun... Her baktığında sobe...
Burada çok bilinmeyenli bir denklem olduğunu gördü, keşfetti şimdi çözecekmiş o denklemleri.. Her denklem bir kapı gib geliyor ona açılınca kocaman gülümsüyor... Önünde engel yokmuş onu anladı engel kendisiymiş meğer...
Geceler uzun ama dopdolu herşeyi bu minik odaya sığdırdığını sandı ama herşey daha da küçük bir yere sığıyormuş onu gördü ... bedenine sığıyormuş meğer...
Eğer denk gelirse antalya film festivaline gidecek.. Tarihler uyarsa... Bakalım ?
İnternette çiftlik kurdu kendine çocuk kadın syber çocuk ... Gerçeğini yapmayı arzulamaya başladı o günden beri... Memnun...
Hala Ağaçlara takıntılı bi de...
23 Nisan 2009 Perşembe
22 Nisan 2009 Çarşamba
look up!
İstanbul, kimi zaman dünyanın en güzel, kimi zaman en yorucu, kim zaman en huzurlu, kimi zaman en zalim, kimi zaman en bonkör, kimi zaman mucizeler kimi zaman felaketler şehri. Tüm zamanlarını yaşattı bana bu yaşadığım şehir... Belki de tüm bunşarı yaşattığı için asla kopamayacağımı bildiğim şehir.
Bir süredir hatta epey bir süredir kara bu şehir... İnsanlarının yüzlerinde gölgeler dolanıyor belki de bunu saklarcasına gözler hep yere bakıyor. Artık kimse yukarı ya da ileri bakmıyor... Gözler yerleri seyre durmuş gölgeli yüzler daha da gölgelenmiş....
Her zaman keyifli bir serğven olan İstklal Caddesinde yürüyorum yine.. Her günün ayrı bir masalı olur bu caddede, şimdilerde hiç ağacı kalmamış kurak cadde.. Cadde her zaman hayat doludur ama yeşili kalmadığından mıdır nedir caddeye de düşmüş o gölge cadde de sadece gri... İnsanların enerjileri ile nefes alan bu cadde karamsarlığa yenik düşmüş gibi. Herkes aynı baş önde, gözler yerde, sırtta sanki tonlarca ağırlık taşıyormuş izlenimşi veren o tanıdık üzgün kambur.
İnsan vücudu ruh halinin bir aynasırdır. Çeşitli duruşlarımızla ele veririz ruh halimizi. Şimdi bu duruma göre tüm şehir gerçekten depresif.. Çoğunluğa bulaşmış tehlikeli bir salgın gibi herkesi derinden vurmuş yakalamış sanki bırakmaya da niyeti yok gibi. O kadar zamandır yere dikmişiz ki gözlerimizi ruhumuz gökyüzünün aydınlığındaan mahrum kalmış... Unutmuşuz....
Dmeyin ki belediyeler çalışmıyor her taraf çukur dolu ileri bakarak yukarı bakarak yürümek ne mümkün ...Gerçek payı da olsa bahane bunların hepsi.... Demeyin ki kriz var nasıl mutlu olalım... Ama krizi dikkat edelimde kendi krizimiz haline dönülştürmeyelim.. Bence artık yukarı bakma zamanıdır herkes için. Gerekirse düşme riskini de alıp yukarıya bakmalı, omuzlarmızı dikleştirmeli.. Çünkü gökyüzü betonların arasında sıkışıp kalmış bizlerin aydınlığı, açıklığı, gülümsememizi buşabileceğimiz tek yerdir... Silkinmeli ve ileri hatta yukarı bakmalı tüm güzellikler için...
ml 2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)